30 Aralık 2007

Stickam Nanesi


Stickam nanesini denemenizi öneririm. Her ne kadar şimdilik sadece 2 kişi ile denemiş olsak da oldukça başarılı görünen bir yapı.

Stickam ile oldukça kalabalık gruplar halinde vidyo konferansı gerçekleştirilebiliyor. Tabii nerde çokluk orda bokluk misali, cinsel istismara yönelik olarak da kullanılmakta. Ancak amacına uygun olarak kulüp, dernek toplantıları, FRP oyunları, uluslararası görüşmeler için kullanılması mümkün. Hatta az önce bir arkadaşım güvenlik kamerası fikrini de ortaya attı.

Site, kamera görüntülerini kendinde topluyor ve bunu bağlı kişilere gönderiyor. Bunun güzelliği de sizin bağlantınızı kastırmaması. Benzer birkaç sistem denedim, ya sadece 2 kişi ile sınırlı, ya da kalabalık olduğunda bağlantı ve işlemci problemleri ortaya çıkabiliyor.

Bu sistemin özelliği -ki esas olarak beni deli eden- herşeyi flash olarak kullanması. YouTube gibi sitelerde olduğu gibi yani. Bu sebeple kullandığınız platformdan bağımsız olarak çalışabiliyor. Ayrıca benzer sistemelerde olduğu gibi arkadaş grupları oluşturulabiliyor, resim ve görüntü yüklenebiliyor. Kamera görüntüleri için de, izleyicileri seçmek adına -bence yetersiz- sınırlamalar konulmuş.

Bir adet Gentoo, bir adet Ubuntu, bir adet de XP ile denedim; başarılı. Ayrıca dileyenler için facebook uygulaması olarak da var. Facebook üzerinde canlı yayın yapabilir, arkadaşlarınıza maymunluklarınızı sergileyebilirsiniz.

Şimdiye kadar kesintisiz 2 saat "Live" kaldım ve sorun çıkmadı. Kullanmaya devam. Problem çıkarsa buraya eklerim.

Amma reklam kokmuş bu yazı...

24 Aralık 2007

Blender Denemesi


Sonunda bir adet 3D yapmış bulunmaktayım. Aha da yukarıda.
Bkz. www.blender.org

E-posta ya da yorum yazarak ilgili dosyayı isteyebilirsiniz, en kısa zamanda gönderirim.

19 Kasım 2007

Başlık: Kısa zamanda olaya adapte olan insan modelleri


Bugün kardeşim ALES'e girdi ve ben de ona eşlik etmek için sınava gireceği okula kadar beraber gittim. Sınav için okulun 2 ayrı binası kullanılacakmış ve binalardan herhangi birinden diğeri görünmüyor. Bina isimleri de şu sonradan çıkan uzun isimli meslek okullarından. Bir de başına 3 isimli ve bol ünvanlı şeyler koyunca (Emekli Ordinaryuas Profesör Cemalettin Hakkı Karayercioğlu) herşey benim için karmaşık bir hal almakta.


Tabii ki biz önce yanlış binaya gitmişiz; sonra diğerine gittik. Kuvvetle muhtemel, iki binanın kapıları da aynı anda açıldı. Bizim yanlış binaya gittiğimizi anlamamız ve diğerine yürümemiz toplam 10 dakika sürmüş olsun.


Doğru binaya vardığımızda bina girişindeki takım elbiseli görevli, yanlış binaya gelmiş arkadaşları diğer binaya gönderirken kaçıncı kata çıkacaklarını filan da söylüyordu. Biliyordu yani!


Sonradan farkettim ki bu adam bir "veli". Yani teknik olarak onunla ben aynı statüdeyiz. Peki bu adam nasıl oluyor da benimle aynı anda aynı yere geliyor ve aramızda en fazla 10 dakika fark varken ortamdaki birçok şeyden haberdar? Biz buna adaptasyon diyoruz.


Bu adamları hastane kapılarında, otellerde, lokantalarda, kısaca topluma açık her noktada görürsünüz. Bilmem nerenin giriş kapısında durur, kısa -gerçekten kısa- süre içinde "pause + no clip" (quake oynayanlar bilir) yapıp tüm mekanın haritasını kafalarına yazarlar ve 5 adım arkasından gelen adama 4. katta sağdan ikinci koridora girdikten sonra soldaki 3. kapıyı tarif ettiğine şahit olursunuz. Bana gerçekten inanılmaz geliyor.

13 Kasım 2007

Var Alem Olmak Göt


Kim dediyse bu lafı, ağzını öpesim gelir. Nerden aklına geldi, nerenden çıkardın, ne kadar da doğru söyledin...


Evet, direndim, kaçtım, saklandım. Ama olmadı. Bana girene kadar karşımdakine girsin arkadaş! Alem göt olmuş, ben de oldum. Oh be!


Üzüleyim mi sevineyim mi bilemedim. Yahut 2 karakter yaratayım, gereken adama gerektiği şekilde kullanayım. Eğer 2 karakter yaratabiliyorsam, teorik olarak n tane karakter yaratabilir, her duruma ve kişiye karşı birini kullanabilirim. Hatta anlık olarak karakter yaratıp kullanabilirim. Disposable karakter!


Böyle böyle insan kim olduğunu, neden yaşadığını bilemiyo. Kendini kendi içinde kaybediyosun. O kadar çok insan oluyor ki içinde, hangisinin orjinal olduğunu bulmak imkansızlaşıyor. Hadi bakalım, gazamız mübarek olsun.


Nerde kaldı bu kıyamet!

11 Kasım 2007

Blog Entry Poster; Counter (Sayaç); Linux

Linux'u seviyorum. Blog sayfana yazı göndermek için şu anda kullandığım ve yukarıda yazan bir program var. Süper de çalışıyo meret valla. He kabul, adamlar fazla kasmamışlar, resim gönderemiyosun ama sadece yazı yazmak için sayfayı aç, login ol falanla filanla da hiç uğraşmıyosun. Başarılı yani.


Aslen anlamadığım şeylerden biri de bilgisayarı sadece internet ve/veya ofis araçları için kullanan insanların neden linux kullanmadıklarıdır. He tamam, oyun oynayacam, msn'ime acayip smileyler ekleyecem diyosan kabul. Gerçi artık windows oyunlarına taş çıkartacak oyunlar linux'ta da var, hatta msn'den daha şen şakrak programlar mevcut. Ayrıca 3D acceleration mevzuları da uçtu gitti linux'ta. Neyse, kısaca, internet ve ofis gibi her linux sürümünde sorunsuz çalışan programlar için windows kullanmak salakça, parayı boşa harcama çabası, açık kaynaklı yazılımlara hakaret ve köstek, emperyalizme destektir.


Bu arada sağ tarafa ziyaretçi sayma apratı ekledim, çok sevinçliyim.

09 Kasım 2007

denemedir

ğü



İ


öç


bold


italic


bold italic

05 Ekim 2007

İmplant

Önce bir vergi numarası, peşinden bir kimlik numarası çıktı. Sonra, sanki ikisini de ben çıkarmışım gibi dendi ki, "ikisine ne gerek var canım, kimlik numarası iki işi de görür".

Artık devletimin gözünde isim olmaktan çıkmış, bir numara olmuştum. Çok mutluydum. Iron Maiden'ın bir şarkısının girişinde şöyle bir konuşma vardı:

- You are number 6
- I'm not a number, i'm a free man (diye çiğirir)

Nedir peki beni kaygılandıran şey? Yine yeni yeniden gelecek kaygısı tabii ki. Artık bizim tercihimiz dışında birer numaramız var. Ayrıca tercih ederek elde ettiğimiz numaralarımız da var, ki en önemlisi kredi kartımız.

Dünyanın tekelleşmeye doğru gittiğini düşünüyorum. Hoşuma gitmeyen düşüncelerimden biri de bu. Tekelleşme olmasa da, kredi kartları merkezi diye yerler var. Sanmıyorum ki bunlar birbirinden tamamen bağımsız, hiç durmadan borç yapan ve ödemeyen birine başka bir merkez kart versin. Kısacası, eğer bu kurumlar birbirleri ile ilintili iseler, ya da tekelleşme konusunda haklı isem, günün birinde güler yüzlü karizmatik bir adam televizyona çıkacak ve diyecek ki "aziz vatandaşlar, bundan sonra cebinizde onlarca kredi kartı taşımanıza gerek yok! vatandaşlık numaranız artık sizin kart numaranızdır! nüfus cüzdanı üzerine takılacak çip ile kredibiliteniz kadar alış veriş yapabilirsiniz!"

Tabii bizler de bu muhteşem haber üzerine bayram edecek, mutluluktan uçacağız. Ancak fark edecek tek şey cüzdanımızda taşıyacağımız şeylerin sayısının azalması. Bu kötü mü? Henüz değil, okumaya devam edin.

Yeterli zaman geçtikten sonra orta yaşların sonunda karizmatik bir ekonomist, yaşlılığının orta evrelerinde bir uzman doktor, birkaç devlet görevlisi ve bürokrat bir çağın başladığını açıkladıkları önemli duyuru ile karşımıza çıkacaklar. Önceki uygulama ile ehliyet numarası ile vatandaşlık numarasının da ilişkilendirilmesinden sonra, 10 yıldır çip sistemi sayesinde para taşımadığımızı, artık cebimizde kalan tek karttan da kurtulabileceğimizi söyleyecekler ve bize bir gösteri sunacaklar.

Bir bürokrat kolunu sıvayacak ve uzman doktor basit bir işlemle gerekli çipi bürokratın koluna implant yapacak. Ve bizler daha da mutlu olacağız! Yenidoğanların artık tamamen numara olmuş olacak! Evet yepyeni bir çağ...

Zamanla köleleşiyoruz, belki kaçınılmaz. Ama lütfen bunu kutlamayalım...

Douglas Adams amca Otostopçunun Galaksi Rehberi'nde "ağaçtan hiç inmemiş olmak" ve "hatta mağaradan çıkmamış olmayı istemek" ile ilgili birşeyler yazmıştı. Daha üzerine ne denir bilmiyorum.

Aslında eve alıp ehlileştirdiğimiz (köleleştirdiğimiz) zavallı hayvanlara isim verirken, kendi numaralaşma (köleleşme) ve isimsizliğimize de seviniyoruz. Ben hiçbir şey anlamadım. Zaten ne yazdığımı da biliyo muyum bu saatte...

Facebook

Dediler bir facebook var,
Olmaz dedim,
Israr ettiler
Vurdum, direndim.
Arkadaşlarını bulursun dediler,
İnanmadım...

Ama sonunda dayanamadım ve ben de feysbuk ailesine dahil oldum. Kedinin başına ne gelirse meraktan demişler.

Ha tamam eski arkadaşları buldum, ilkokul camiası olarak toplandık. Ancak hala içimde kötü bir his var. Sen gönüllü olarak, "Terms of Service" bilmemnesini bile okumadan üye oluyosun. Gelmiş geçmiş bütün bilgilerini dünyaya, her türlü saldırıya açıyosun. Cız cıbıldak kalıyosun. Peki bu işin sonu nereye varacak hiç düşünüyo musun?

Bilgi transferi yaygınlaştıkça ve veri transfer hızı arttıkça LiveCAM olayı iyiden iyiye gelişecek; küçültüp her nesneye monte edilecek. Biz de taze çimen görmüş koyun gibi, yahut şu anki kameralı cep telefonu misali başka alternatif olmadığı için LiveCAM destekleyen cihazlar satın alacağız. Cep telefonu olarak başlayacak, görüntülü telefonlar, GSM entegre televizyonlar, belki gözlük - kıravat iğnesi - yaka bilmemnesine varana kadar coşacak. Biz almaya ve memnun olmaya devam edeceğiz.

Mevcut cihazdan çıkan sinyaller her şekilde takip edilebilir, nereye işediğiniz dünyanın öbür ucundaki insanlar tarafından bilinebilir. Nereden ne aldın, kiminle görüştün..... Bunun nesi kötü? Onlarca senaryonun yanında sadece "istemiyorum" bile diyebilirim.

Geleceğe, özellikle teknolojinin bize getireceklerine(!) dair yoğun kaygılarım var.

Big brother is watching you!...at least i have the paranoia.

20 Mart 2007

Google Talk Ekranı

Sağda google talk var, bilmem fark ettiniz mi?

Siz de sayfanızda google talk olsun istiyor iseniz:

http://googletalk.blogspot.com/2007/03/google-talk-gadget.html

adresinden yola çıkarak tek satır script'i kopyalayabilirsiniz.

1024*768 tam pencere görüntüsü için google talk genişliği 200 px olunca aha bu sağdaki gibi oluyo.

Hadi çalışın bakayım.