Manyak mısınız arkadaşım? Keneden korkmak da neymiş?
Son 1 senede kene ısırması yüzünden kaç kişi öldü? 10 mu, 50 mi? Daha fazla değildir. 50+ ölü sayısı için çok daha fazla yaygara yapılırdı herhalde.
Peki sadece bugün -evet sadece bugün- trafik kazasında kaç kişi öldü biliyo musun sayın kene korkusu taşıyan ademoğlu? Bugün yurdumuzda 10 kişi trafik kazasında öldü, 53 kişi yaralandı. Seni kenenin ısırması için biyere gitmen gerek. Eğer giderken ölmediysen, bırak kene ısırsın da öl.
Tabii kene ısırır ısırmaz, çoğu trafik kazasının aksine o anda, öldürmüyo. Arada akıllı uslu bir ilk ve son yardım silsilesi (zaman) var. Ve hatta üşenmeden, TV'deki gerzeklikleri bırakıp bişeyler okusan, ya da okumuş birilerini -medyasal filtrelerden ve provokasyonlardan uzak şekilde- açık zihin ve önyargısız dinlesen zaten bi daha trafiğe çıkmazsın. Siktir et keneyi. Hatta üzerinde bir adet kene ile gezersin. Nitekim kene ısırması anında trafik kazası geçirme ihtimali çok daha düşük.
Tabii bir de "bu kadar aptal olmasaydın, sana ne kadar aptal olduğunu anlatabilirdim" cümlesi var. Her yere cuk oturur mu bu cümle? Aha buraya da oturdu. Kene sensin, trafik kazası da sana girsin.
26 Haziran 2008
03 Haziran 2008
Fikirsiz!
Anneannemin lafıdır bu. Fikirsiz der. Bir insan için kullandığına şahit olduğum en aşağılayıcı kelimesidir.
Birçok şeyi kapsar onun bu kelimesi. Düşüncesizlik, aptallık, cehalet, fikir sahibi olmama, bişeyleri kasten saklayıp bilmemezlikten gelme, bişey bilmeden fikirlerini kabul ettirmeye çalışma, karşındakini anlamaya tenezzül etmeme, dinlememe, abartma, bencillik, vs. Evet, gerçekten aşağılayıcı görünüyo. Önemli olan kelimenin yerinde kullanılabilmesi. Hele anneannem gibi son derece "cool" bi tavırla, bariz bir gerçek şeklinde söyleyebiliyosan pişmişsindir sayın okuyucu. Korkacak bişey kalmamıştır.
Bir insanın fikirsiz olduğuna kanaat getirmek ve bunu dillendirecek duruma gelmek pek sancılı, acı verici ve öğretici bir süreç olsa gerek. Sancılı olması, kişiye harcanan emek ve zamanla ilgili. Acı verici olması emeklerin, zamanın, belki de sevginin boşa gittiğinin anlaşılması dönemi. Öğretici olan kısmı emek, zaman ve sevgi akıtılacak insan seçmeyi daha akılcı hale getirme kısmı, tecrübe.
Herşey o kadar havada ki, biyerlerden girip kafamın içindeki bilinmezlikler ve anlaşılmazlıklar arasında uçmaya başlıyorum. Karanlık yerlere girip oraları aydınlatmaya çalışıyorum, tıkanıklıkları çözmek istiyorum. Her seferinde kayboluyorum, sarhoş oluyorum, uyuyorum. Uyandığımda ilerleme kaydettiğimi umuyorum. Ertesi akşam ilerleyemediğimi, herşeyin aynı karanlık ve tıkanıklık içinde kaldığını görüyorum. Burası zihin, burdan çıkış yok!
Bir süre sonra kırılmışlık hissi sarıyo her yanımı. Sabahları uyanamıyorum, ne kadar erken yatarsam yatayım. İçki içmemiş olsam da ayık olmuyorum. Tersinin herşeyi düzelteceğini umarak alkole dadanmak durumu iyileştirmiyo; yine de denemek zorunda hissediyorum. Sonra uykusuzluk dönemi geliyo. İçsem de içmesem de uyuyamıyorum. Ve bu o kadar "sanki bir anda" oluyor ki şaşırıyorum kendime. Dün herşey ne kadar güzeldi, bugün neden böyle oldu? Bilmiyorum.
Herşeyimi paylaşabildiğim arkadaşlarım var. Çok şanslı görüyorum kendimi bu konuda. İnsanların yalnız olduklarına şahit oluyorum. Buna nasıl katlanabildiklerini anlayamıyorum. Yalnızlık yüküne katlanabilmek için son derece duygusal ve utangaç bi yapıya ihtiyaç var sanki, emin değilim. Gerçek kişiliğinden, duygusallığından, utanıp saklayabilmek için gün içinde hayvan gibi olmaya özen gösteriyolar gibime geliyo; geceleri de yastıklarına sessizce gözyaşı döküyor olmalılar. Kayıp hayatlar. Flash TV cinayet haberleri gibi hayatlar. Gerçek kesit. O kadar duygusal, o kadar narin, o kadar kırılganlar ki, bunu saklayabilmenin tek yolu daha vahşi görünmek. Kavgada kabahati daha büyük olan daha fazla bağırır her zaman. Buna benziyo kanımca. Aşırı duygusal bi yapın varsa ve bunu saklamaya çalışıyorsan, ilk fırsatta karını kesmen çok doğal. Öyle mi acaba? Çok mu açıldım? Meydan benim nasıl olsa, atış serbest.
"Fikirsiz"den nereye... Toparlayacam ama nasıl? Esasen kendi kendime fikirsiz olduğumu ispata çalışacaktım ama daldan dala hoplarken kayboldum. Olan oldu, idare et sayın okur.
Heat isimli filmden Robert de Niro ile hatun arasındaki diyalogdan bi parça:
Hatun: "Are you lonely?"
de Niro: "I'm alone."
"Alone" ile "lonely" arasındaki farkı bilen bir arkadaş bana bilgi verirse sevinirim. Diyaloğu yazdım ama ne demek olduğunu anlamadım. Accayip karizmatik görünsün istedim. Olmuş di mi?
Birçok şeyi kapsar onun bu kelimesi. Düşüncesizlik, aptallık, cehalet, fikir sahibi olmama, bişeyleri kasten saklayıp bilmemezlikten gelme, bişey bilmeden fikirlerini kabul ettirmeye çalışma, karşındakini anlamaya tenezzül etmeme, dinlememe, abartma, bencillik, vs. Evet, gerçekten aşağılayıcı görünüyo. Önemli olan kelimenin yerinde kullanılabilmesi. Hele anneannem gibi son derece "cool" bi tavırla, bariz bir gerçek şeklinde söyleyebiliyosan pişmişsindir sayın okuyucu. Korkacak bişey kalmamıştır.
Bir insanın fikirsiz olduğuna kanaat getirmek ve bunu dillendirecek duruma gelmek pek sancılı, acı verici ve öğretici bir süreç olsa gerek. Sancılı olması, kişiye harcanan emek ve zamanla ilgili. Acı verici olması emeklerin, zamanın, belki de sevginin boşa gittiğinin anlaşılması dönemi. Öğretici olan kısmı emek, zaman ve sevgi akıtılacak insan seçmeyi daha akılcı hale getirme kısmı, tecrübe.
Herşey o kadar havada ki, biyerlerden girip kafamın içindeki bilinmezlikler ve anlaşılmazlıklar arasında uçmaya başlıyorum. Karanlık yerlere girip oraları aydınlatmaya çalışıyorum, tıkanıklıkları çözmek istiyorum. Her seferinde kayboluyorum, sarhoş oluyorum, uyuyorum. Uyandığımda ilerleme kaydettiğimi umuyorum. Ertesi akşam ilerleyemediğimi, herşeyin aynı karanlık ve tıkanıklık içinde kaldığını görüyorum. Burası zihin, burdan çıkış yok!
Bir süre sonra kırılmışlık hissi sarıyo her yanımı. Sabahları uyanamıyorum, ne kadar erken yatarsam yatayım. İçki içmemiş olsam da ayık olmuyorum. Tersinin herşeyi düzelteceğini umarak alkole dadanmak durumu iyileştirmiyo; yine de denemek zorunda hissediyorum. Sonra uykusuzluk dönemi geliyo. İçsem de içmesem de uyuyamıyorum. Ve bu o kadar "sanki bir anda" oluyor ki şaşırıyorum kendime. Dün herşey ne kadar güzeldi, bugün neden böyle oldu? Bilmiyorum.
Herşeyimi paylaşabildiğim arkadaşlarım var. Çok şanslı görüyorum kendimi bu konuda. İnsanların yalnız olduklarına şahit oluyorum. Buna nasıl katlanabildiklerini anlayamıyorum. Yalnızlık yüküne katlanabilmek için son derece duygusal ve utangaç bi yapıya ihtiyaç var sanki, emin değilim. Gerçek kişiliğinden, duygusallığından, utanıp saklayabilmek için gün içinde hayvan gibi olmaya özen gösteriyolar gibime geliyo; geceleri de yastıklarına sessizce gözyaşı döküyor olmalılar. Kayıp hayatlar. Flash TV cinayet haberleri gibi hayatlar. Gerçek kesit. O kadar duygusal, o kadar narin, o kadar kırılganlar ki, bunu saklayabilmenin tek yolu daha vahşi görünmek. Kavgada kabahati daha büyük olan daha fazla bağırır her zaman. Buna benziyo kanımca. Aşırı duygusal bi yapın varsa ve bunu saklamaya çalışıyorsan, ilk fırsatta karını kesmen çok doğal. Öyle mi acaba? Çok mu açıldım? Meydan benim nasıl olsa, atış serbest.
"Fikirsiz"den nereye... Toparlayacam ama nasıl? Esasen kendi kendime fikirsiz olduğumu ispata çalışacaktım ama daldan dala hoplarken kayboldum. Olan oldu, idare et sayın okur.
Heat isimli filmden Robert de Niro ile hatun arasındaki diyalogdan bi parça:
Hatun: "Are you lonely?"
de Niro: "I'm alone."
"Alone" ile "lonely" arasındaki farkı bilen bir arkadaş bana bilgi verirse sevinirim. Diyaloğu yazdım ama ne demek olduğunu anlamadım. Accayip karizmatik görünsün istedim. Olmuş di mi?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)