26 Mart 2012
03 Mart 2012
Ölüm
yakın. Gerçekten yaşamak! Peki hayat avucunuzun içindeyken bir anda
yok olduysa? Hayatın bir anda yok olabileceği gerçeğinin farkına
varmak, bunun olabileceğini öğrenmek? Bir gün ölesiye mutlusun,
yürürken ayakların yere değmiyor bile. Ertesi gün, bir insan bilmeden,
düşünmeden bir cümle sarfediyor ve adım atmak yerine bulunduğun yerde
yok olana kadar beklemek daha kolay ve huzur verici gelmeye başlıyor.
Aslında ölmedin. Ama ölümle yaşam arasındaki fark kalbin vücuda kan
pompalaması mı? Yoksa kafanın içinde mi yaşamak dediğin şey? Birinin
elini tutmak mı insanı hayatta tutan, yoksa birinin elini tutma umudu
mu? Pilav üstü kurufasulye yemek mi, bunun gerçekleşeceği ana kadar
gereken sabır mı? Sen değil misin çölde susuzluktan ölmek üzere olan,
bir adım daha atacak hali kalmamış, akbabalara yem olacağından emin
olan. Sonra aynı sen değil mi ne kadar uzakta olduğu belli bile
olmayan vahaya doğru dünya rekoru kırarcasına koşan? Serapmış o, şimdi
sıçtın işte. Pilav üstü kuru da yok, elini tutacağın kimse de.
Yaşam ile ölüm arasındaki ince çizginin farkında mısın? Ne kadar yakın
aslında. Bir cümle ile yok olabilirsin. Vücudun yaşamaya devam
edebilir ancak. Bunun adı da cehennemdir. Sen öldüysen ve vücudun
yaşıyorsa, yanmaktan başka hangi yol var?
Ne kadar geç ölürsen o kadar iyi o halde. Önce kalbin durmalı, sonra
kafan. Kafan önce durursa, işte sana cehennem. Kafası henüz durmamış
olanlar! Cennettesiniz, bunu bilin ve ona yaşayın, yüzünüz gülsün
biraz. Her an ölebilirsiniz. Cehennem bir cümle kadar uzakta!