20 dakika istiyorum sadece. Telefon çalmadan, kimse soru sormadan, ayarlanmış, istenen, beklenen bir 20 dakika istiyorum sadece.
Çok şey istemiyorum.
İnternette çok sevdiğim bir yazarın kısa ve içten yazısını okumak istedim sadece. Okumaya başladığımda saat 18:30 idi. Okumayı bitirdiğimde ise 20:30.
Daha ilk cümlede "bu yazıda benim için birşey var, bana yazılmış!" dedim. İçinde kaybolacağımdan emindim. Aslında öyle de oldu. Ancak çok heves edilen şeyler vardır, heyecanlandıran. O andır işte o heyecan. O dakikada hissetmek istersin. İhtiyacın vardır ona. İçki içmek gibi, ya da, ne bileyim, adrenalin için gondola binmek gibi. Kadehinden bir yudum alıp, şişenden bir fırt çekip sonra gitmek, saatler sonra dönüp bir yudum daha almak sana "içtim" dedirtmez. Gondol hızlanmadan inip, yavaşladıktan sonra binmek sana gondol zevki vermez.
Birşey yaparken içine girmek istersin. Kısa bir süre de olsa orada kaybolmak, ihtiyaç duyduğunu alana kadar durmak... Aslında kendi içine girip kaybolmak, ya da olmadığını artık bildiğin birşeyin ucunu yakalayabilmek istersin.
Belki tuvalette onun için fazla kalırsın. Bebek ve çocukken insanın mabedi her yerdir. Özel bir mekan ve zaman istemezsin. Büyüdükçe içselliği yaşama alanın daralır, bunu paylaşabildiğin insanlar azalır. Arkadaşının kalemini alıp geri vermemesi en yüce içsel yıkım yaratabilir ve bunu sınıfın ortasında bağıra çağıra herkesle paylaşabilirsin. Büyüksen bunu kimseye anlamayabilirsin bile. Yalnızlık ister biraz. Düşünmek ve sormak ister kendi kendine. (Bak tam bu anda biri gelip soru sordu, ne diyodum). Ferdane'de köşedeki masaya oturup duvara bakıp bira içmek gerektiğini hatırlar, bunu yaptığını hayal edip mutlu olmak ister belki. Ama yapamaz. 20 dakikası bile yoksa yapamaz. Yine telefon çaldı. Yazmıyorum amına koyiyim!!!
27 Aralık 2010
22 Kasım 2010
Çoluk - Çocuk
27 Ekim'de bir kızım oldu.
http://picasaweb.google.com/san.onur/Yagmur
Herkes önce nasıl hissettiğimi sordu. Tabii ki birşey hissetmiyordum. Ben erkeğim, erkeklerde kadınlardaki gibi hormonlar dolaşmıyor, farklı hormonlarımız var bizim. Eğer kafanda önceden deli gibi şartlanmışlıklar yoksa gerçekten bir çocuğunun olması öyle enteresan hisler uyandırmıyor. Garip değil yani bişey hissetmemek, normal olan hissetmiyor olmak. Siz siz olun gidip normal (kadın-adam olmayan) bir erkeğe nasıl hissettiğini sormayın; sorarsanız cevaba hazır olun.
Benim en çok düşündüğüm şey eşimin bu olayı sağlıklı şekilde atlatması idi. Doğrusu bebeği hiç düşünmedim bile. Neden bilmiyorum ama bebek zaten yoktu, var olan şey karımdı. Önemli olan sadece o idi. Endişelerim doğumhane kapısında doğumun iyiden iyiye uzaması sebebiyle tavana vurmuştu. Saat 11:00'de doğumhaneye giren eşim, saat 17:00'de doğuma başladı, 19:00'da doğum bitti, 20:30'da ancak odaya geldi. Ben hastaneye ancak 12:00'te yetişerek yanına girdim. Doğum başlayana kadar yanında, doğum bitene kadar doğumhanenin açık olan kapısının 1.5m yanında çığlıkları dinleyerek bekledim. Özellikle kapıda, problemli bir doğumu beklemenin ne kadar zor olduğunu şimdi gözlerimi kapayınca anlıyorum.
Ancak daha sonra düşüncelerin yarattığı hisler oluşuyormuş insanın içinde. İşte bunu beklemiyordum açıkçası. Önün -en az- 20 senenin ne kadar önemli olduğunu düşünüyorsun. Bir insan var elinde, istediğin gibi yetiştirebilirsin. "İstediğin gibi" ne demek?!! Senin yüzünden herşey olabilir o! Kendi hayatını düşünüyorsun. Babam bana şöyle yaptığı için ben böyle oldum. Kızım böyle olsun mu? Peki ben babam gibi davranırsam kızımın böyle olacağı nerden çıktı? Zilyon tane cevabı olmayan ve olmayacak soru!
Düşüncelerin getirdiği endişeler, endişelerin getirdiği durmaksızın tetikte olma hissi.
Herdaim yanlış yapmaktan korkan bir karakterin yanlış yapmaktan, davranmaktan daha fazla korkmasının yarattığı gerginlik.
Kendini disipline sokma gereği düşüncesi ama beceremeyeceğini bilerek o düşünce ile beraber gelen mağlubiyet kırıklığı.
Kızına bol bol zaman ayırmanın gerekliliğinin bilinci ile hayatın getirdiği şartların buna müsaade etmeyeceğini bilmekle beraber gelen büyüyecek çocuğa duyulan özlem.
Tüm babaların kendine verip de tutamadığı sözü senin de verip tutamayacağını bilmenin verdiği küçükbaş hayvan hissi.
Bunların yanında anlamsız bir depresyon esintisi de var içimde. Birdenbire sinirlenip, birdenbire bilinmez bir üzüntüye kapılıyorum. Bunları hiç belli etmiyorum. Karımın böyle şeylerden haberi olmamalı. İçi rahat etmeli, bana güvenmeli. Blog'u takip etmiyo allahtan...
Yazarım belki yine. Zaman olursa yazarım, niye yazmiyim ki?
http://picasaweb.google.com/san.onur/Yagmur
Herkes önce nasıl hissettiğimi sordu. Tabii ki birşey hissetmiyordum. Ben erkeğim, erkeklerde kadınlardaki gibi hormonlar dolaşmıyor, farklı hormonlarımız var bizim. Eğer kafanda önceden deli gibi şartlanmışlıklar yoksa gerçekten bir çocuğunun olması öyle enteresan hisler uyandırmıyor. Garip değil yani bişey hissetmemek, normal olan hissetmiyor olmak. Siz siz olun gidip normal (kadın-adam olmayan) bir erkeğe nasıl hissettiğini sormayın; sorarsanız cevaba hazır olun.
Benim en çok düşündüğüm şey eşimin bu olayı sağlıklı şekilde atlatması idi. Doğrusu bebeği hiç düşünmedim bile. Neden bilmiyorum ama bebek zaten yoktu, var olan şey karımdı. Önemli olan sadece o idi. Endişelerim doğumhane kapısında doğumun iyiden iyiye uzaması sebebiyle tavana vurmuştu. Saat 11:00'de doğumhaneye giren eşim, saat 17:00'de doğuma başladı, 19:00'da doğum bitti, 20:30'da ancak odaya geldi. Ben hastaneye ancak 12:00'te yetişerek yanına girdim. Doğum başlayana kadar yanında, doğum bitene kadar doğumhanenin açık olan kapısının 1.5m yanında çığlıkları dinleyerek bekledim. Özellikle kapıda, problemli bir doğumu beklemenin ne kadar zor olduğunu şimdi gözlerimi kapayınca anlıyorum.
Ancak daha sonra düşüncelerin yarattığı hisler oluşuyormuş insanın içinde. İşte bunu beklemiyordum açıkçası. Önün -en az- 20 senenin ne kadar önemli olduğunu düşünüyorsun. Bir insan var elinde, istediğin gibi yetiştirebilirsin. "İstediğin gibi" ne demek?!! Senin yüzünden herşey olabilir o! Kendi hayatını düşünüyorsun. Babam bana şöyle yaptığı için ben böyle oldum. Kızım böyle olsun mu? Peki ben babam gibi davranırsam kızımın böyle olacağı nerden çıktı? Zilyon tane cevabı olmayan ve olmayacak soru!
Düşüncelerin getirdiği endişeler, endişelerin getirdiği durmaksızın tetikte olma hissi.
Herdaim yanlış yapmaktan korkan bir karakterin yanlış yapmaktan, davranmaktan daha fazla korkmasının yarattığı gerginlik.
Kendini disipline sokma gereği düşüncesi ama beceremeyeceğini bilerek o düşünce ile beraber gelen mağlubiyet kırıklığı.
Kızına bol bol zaman ayırmanın gerekliliğinin bilinci ile hayatın getirdiği şartların buna müsaade etmeyeceğini bilmekle beraber gelen büyüyecek çocuğa duyulan özlem.
Tüm babaların kendine verip de tutamadığı sözü senin de verip tutamayacağını bilmenin verdiği küçükbaş hayvan hissi.
Bunların yanında anlamsız bir depresyon esintisi de var içimde. Birdenbire sinirlenip, birdenbire bilinmez bir üzüntüye kapılıyorum. Bunları hiç belli etmiyorum. Karımın böyle şeylerden haberi olmamalı. İçi rahat etmeli, bana güvenmeli. Blog'u takip etmiyo allahtan...
Yazarım belki yine. Zaman olursa yazarım, niye yazmiyim ki?
18 Eylül 2010
Harç Bitti Yapı Paydos
Türkiye'de en fazla inşaat yapılan yerlerden biri Esenyurt. 10 sene önce sokakta dolaşırken çekindiğiniz yer, şimdi geniş ve ışıklı bulvarı, modern binaları vs. vs. ile adama dönmeye başladı.
Bölgede irili ufaklı yüzlerce müteahhit çalışıyor. Çok fazla bina yapılıyor ancak son zamanlarda o kadar da fazla daire - işyeri satılamıyor.
Aynı zamanda bu bölgede büyük abiler de iş yapmaktalar. Kiptaş, Toki gibi devletin "kar gütmeyen" (hadi leeennn!) inşaat firmaları, Fi Yapılar şunlar bunlar derken, on tane kadar gerçekten dev firmalar...
Yeteri kadar satış yapamayan devler ne yapsın peki? Bu devlerin arasında devletin kendi 2 firması da varsa? İnşaat sezonunun başladığı Mart ayından itibaren Esenyurt'ta imar izinleri durduruldu. Büyük abiler büyük planlarını önceki yıldan yaptıkları için ellerinde bu seneyi geçirecek imar izinleri vardı. Küçük kardeşlerimiz ise ancak Şubat - Mart gibi program yapıp Nisan - Mayıs gibi imar izinlerini alırlar, Ekim'e kadar inşaatlarını bitirirlerdi.
Ne oldu şimdi peki? Büyük abiler imalatı yapıyorlar, küçük kardeşler ise evlerinde, kahvelerde, sokaklarda ne yapacaklarını düşünüyorlar.
Bununla beraber gelen sorun şudur. Büyükler malzeme alımlarını ana fabrikalardan yapıyorlar. Çünkü alımları oldukça yüklü. Küçükler ise ana bayiiden bile değil, çoğu ihtiyaçlarını mahalle arasındaki tuğlacıdan, köşedeki nalburdan gideriyorlar.
Hani "al-ver ekonomiye can ver" sloganı? Büyük abiler satsın diye küçük abileri feda ediyosun. Ama o arada dolaylı yoldan yüzlerce insanın işine de balta vuruyosun. Adam senin yüzünden para kazanamayınca nasıl alsın-versin? Kim bilir kaç kişi bu yüzden işten çıkarıldı?
Yoksa herkes akıllı da ben mi aptalım?
Bölgede irili ufaklı yüzlerce müteahhit çalışıyor. Çok fazla bina yapılıyor ancak son zamanlarda o kadar da fazla daire - işyeri satılamıyor.
Aynı zamanda bu bölgede büyük abiler de iş yapmaktalar. Kiptaş, Toki gibi devletin "kar gütmeyen" (hadi leeennn!) inşaat firmaları, Fi Yapılar şunlar bunlar derken, on tane kadar gerçekten dev firmalar...
Yeteri kadar satış yapamayan devler ne yapsın peki? Bu devlerin arasında devletin kendi 2 firması da varsa? İnşaat sezonunun başladığı Mart ayından itibaren Esenyurt'ta imar izinleri durduruldu. Büyük abiler büyük planlarını önceki yıldan yaptıkları için ellerinde bu seneyi geçirecek imar izinleri vardı. Küçük kardeşlerimiz ise ancak Şubat - Mart gibi program yapıp Nisan - Mayıs gibi imar izinlerini alırlar, Ekim'e kadar inşaatlarını bitirirlerdi.
Ne oldu şimdi peki? Büyük abiler imalatı yapıyorlar, küçük kardeşler ise evlerinde, kahvelerde, sokaklarda ne yapacaklarını düşünüyorlar.
Bununla beraber gelen sorun şudur. Büyükler malzeme alımlarını ana fabrikalardan yapıyorlar. Çünkü alımları oldukça yüklü. Küçükler ise ana bayiiden bile değil, çoğu ihtiyaçlarını mahalle arasındaki tuğlacıdan, köşedeki nalburdan gideriyorlar.
Hani "al-ver ekonomiye can ver" sloganı? Büyük abiler satsın diye küçük abileri feda ediyosun. Ama o arada dolaylı yoldan yüzlerce insanın işine de balta vuruyosun. Adam senin yüzünden para kazanamayınca nasıl alsın-versin? Kim bilir kaç kişi bu yüzden işten çıkarıldı?
Yoksa herkes akıllı da ben mi aptalım?
17 Eylül 2010
Kehanet - Apolitikten Politik Nameler
Son zamanlarda okuduklarım sonucunda şöyle bir tahmin oluştu kafamda:
1- Önümüzdeki seçimlerde AKP yine tek başına iktidar olacak.
2- Ana muhalefet yine CHP olacak ve başında yine Deniz Baykal olacak.
3- MHP meclise giremeyecek.
4- MHP meclise giremediği için BDP en az 50 milletvekili ile mecliste olacak.
BDP 50+ milletvekili ile mecliste olunca karşımıza şu senaryo çıkacak:
AKP: "Şöyle böyle bi kanun çıkaracağız ama sayımız yeterli değil"
BDP: "Tamam, merak etmeyin. Size destek çıkarız ama siz de şu bu konuda bize destek vereceksiniz, pazarlıksız. Ya da bize şunu bunu vereceksiniz."
Ya da,
CHP: "Hükümet şöyle böyle bir kanun çıkarmak istiyor, çıkmaması gerek"
BDP: "Tamam, merak etmeyin. Size destek çıkarız ama siz de şu bu konuda bize destek vereceksiniz, pazarlıksız. Ya da bize şunu bunu vereceksiniz."
Bunun arkasından gelişecek olaylar şimdiden tahmin edilemeyecek kadar girift görünüyor. Umarım yanılırım...
1- Önümüzdeki seçimlerde AKP yine tek başına iktidar olacak.
2- Ana muhalefet yine CHP olacak ve başında yine Deniz Baykal olacak.
3- MHP meclise giremeyecek.
4- MHP meclise giremediği için BDP en az 50 milletvekili ile mecliste olacak.
BDP 50+ milletvekili ile mecliste olunca karşımıza şu senaryo çıkacak:
AKP: "Şöyle böyle bi kanun çıkaracağız ama sayımız yeterli değil"
BDP: "Tamam, merak etmeyin. Size destek çıkarız ama siz de şu bu konuda bize destek vereceksiniz, pazarlıksız. Ya da bize şunu bunu vereceksiniz."
Ya da,
CHP: "Hükümet şöyle böyle bir kanun çıkarmak istiyor, çıkmaması gerek"
BDP: "Tamam, merak etmeyin. Size destek çıkarız ama siz de şu bu konuda bize destek vereceksiniz, pazarlıksız. Ya da bize şunu bunu vereceksiniz."
Bunun arkasından gelişecek olaylar şimdiden tahmin edilemeyecek kadar girift görünüyor. Umarım yanılırım...
13 Eylül 2010
Sigara Filtresi Ya Da Uyumak
2 haftadır neredeyse sürekli işyerindeyim. Burada yatıyorum, kalkıyorum. Zamanla yarışıyoruz ama saatlerden ve günlerden bağımsız gibiyim. Bu haftanın 3 gününün bayram olduğunu da düşünürseniz, garip bir his oluyor insanın içinde. Bir de evinde çok sevdiğin 7 aylık hamile bir karın varsa iyice garip hissediyo insan. Sanki hayatın boyunca işyerinde yaşamışsın, ailen, akraban yokmuş, evlenmemişsin, okula bile gitmemişsin gibi geliyor. Saate baktığımda, mesela, 4 gösteriyor ise gündüz 4 mü gece 4 mü karıştırmaya başladım.
Yurt dışına sigara filtresi satıyoruz. Evvelki hafta Cuma gününe mal yetiştirmek için her gece işyerinde yatmak zorunda kaldım. Gönderdiğimiz ise şu idi:
Bu hafta durum biraz daha vahim idi. Evvelki hafta 60 koli yetiştirmiştik, bu hafta ise 100 koli yetiştirmek gerekiyordu. Ayrıca bayramdı ve çalıştıracak insan bulmak zordu. Ancak şimdiye kadar çevremde hemen hemen herkesin bendeki kızdığı huy işe yaradı. Mahalledeki 5 yaşındaki çocuktan 80 yaşındaki ihtiyara kadar herkesle muhabbetim süper. Böyle sıkışık bir durumda olduğum haberini yayınca 8 genç arkadaş toplandı. 4 kişi gece 12 saat, 4 kişi gündüz 12 saat çalışarak kutulamayı tamamlamak üzereler (az sonra son 2 koli bitecek). Sağolun arkadaşlar... Bu haftanın ürünü ne mi?
Evimi ve karımı özledim. Kızcağızı koca bayramda çay içmeye bile götüremedim :( Özür dilerim karıcım.
Not: İşin son gününde aşırı yağmur yüzünden dükkanı su basması da beni o kadar mutlu etti ki anlatamam. Telefondaki sesimden ruh halimi anlayıp destek için gelen karıma ve anneme çok teşekkür ederim. Ayrıca gece 3'te elektriğin kesilmesi, gençlerin azimle el feneri ile çalışmaya devam etmelerine ne demeli?
Yurt dışına sigara filtresi satıyoruz. Evvelki hafta Cuma gününe mal yetiştirmek için her gece işyerinde yatmak zorunda kaldım. Gönderdiğimiz ise şu idi:
Bu hafta durum biraz daha vahim idi. Evvelki hafta 60 koli yetiştirmiştik, bu hafta ise 100 koli yetiştirmek gerekiyordu. Ayrıca bayramdı ve çalıştıracak insan bulmak zordu. Ancak şimdiye kadar çevremde hemen hemen herkesin bendeki kızdığı huy işe yaradı. Mahalledeki 5 yaşındaki çocuktan 80 yaşındaki ihtiyara kadar herkesle muhabbetim süper. Böyle sıkışık bir durumda olduğum haberini yayınca 8 genç arkadaş toplandı. 4 kişi gece 12 saat, 4 kişi gündüz 12 saat çalışarak kutulamayı tamamlamak üzereler (az sonra son 2 koli bitecek). Sağolun arkadaşlar... Bu haftanın ürünü ne mi?
Evimi ve karımı özledim. Kızcağızı koca bayramda çay içmeye bile götüremedim :( Özür dilerim karıcım.
Not: İşin son gününde aşırı yağmur yüzünden dükkanı su basması da beni o kadar mutlu etti ki anlatamam. Telefondaki sesimden ruh halimi anlayıp destek için gelen karıma ve anneme çok teşekkür ederim. Ayrıca gece 3'te elektriğin kesilmesi, gençlerin azimle el feneri ile çalışmaya devam etmelerine ne demeli?
10 Eylül 2010
Tübitak
Az önce gazetede bir haber okudum. Tübitak ABD'deki Türk beyinleri buraya çekmeye çalışıyormuş. Bunu da AB fonu ile yapmaktaymış miş muş...
1- Sayın Tübitak, sen buradaki beyinlere ne yaptın da oradaki hazırları alıyosun? Hazıra dağ dayanmaz diye bir atasözü var, biliyor musun? Yetiştirsene, Ali Nesin gibi adamları dövmeye kalkacağına, Ali Nesin ve onun gibi yürekli projeler yaratanlara destek versene!
2- AB parası ile ABD'den adam çekmeye çalışmak da nedir? AB - ABD arasındaki bilimsel ihtilafta AB'nin piyonu mu oluyorsun yoksa?
3- Daha bugün Hollanda'da okuyan kardeşim, okulunda teknisyenlik işi bulduğunu ve eline aylık 1600€ geçeceğini söyledi. Daha yüksek lisansını yeni bitiriyor hem de! 2750 TL ne ki? ABD gibi bir ülke, kim veya nereli olursa olsun, işine yarayan bir insana ne kadar para ve imkan verir? Muhtemelen orada adam gibi tutunamayanlar "mundar" diyerek geri döner. Oktay Sinanoğlu gibi bir adam bile tam anlamıyla dönemedi Türkiye'ye. "Türk Aynştaynı" diye bir kitap var, oku onu sayın Tübitak!
"TÜBİTAK 1963 yılında, Türkiye’de planlı ekonomi döneminin başlangıcında kurulmuştur. Kuruluş aşamasında en temel görevleri, özellikle doğa bilimlerinde temel ve uygulamalı akademik araştırmaları desteklemek ve genç araştırmacıları teşvik etmek, özendirmekti." diyor sitesinde. İyi çalışan bir kurum değil. Politik bir kurum. Yapmayın allah aşkına. AB parası ile gelişmeye çalışmakla nereye varacaksınız? AB parayı kesti, konu kapandı mı?
Bu devlet beni çileden çıkartacak anasını satayım. Gidip Voltaire okuyayım da iyice kudurayım bari...
1- Sayın Tübitak, sen buradaki beyinlere ne yaptın da oradaki hazırları alıyosun? Hazıra dağ dayanmaz diye bir atasözü var, biliyor musun? Yetiştirsene, Ali Nesin gibi adamları dövmeye kalkacağına, Ali Nesin ve onun gibi yürekli projeler yaratanlara destek versene!
2- AB parası ile ABD'den adam çekmeye çalışmak da nedir? AB - ABD arasındaki bilimsel ihtilafta AB'nin piyonu mu oluyorsun yoksa?
3- Daha bugün Hollanda'da okuyan kardeşim, okulunda teknisyenlik işi bulduğunu ve eline aylık 1600€ geçeceğini söyledi. Daha yüksek lisansını yeni bitiriyor hem de! 2750 TL ne ki? ABD gibi bir ülke, kim veya nereli olursa olsun, işine yarayan bir insana ne kadar para ve imkan verir? Muhtemelen orada adam gibi tutunamayanlar "mundar" diyerek geri döner. Oktay Sinanoğlu gibi bir adam bile tam anlamıyla dönemedi Türkiye'ye. "Türk Aynştaynı" diye bir kitap var, oku onu sayın Tübitak!
"TÜBİTAK 1963 yılında, Türkiye’de planlı ekonomi döneminin başlangıcında kurulmuştur. Kuruluş aşamasında en temel görevleri, özellikle doğa bilimlerinde temel ve uygulamalı akademik araştırmaları desteklemek ve genç araştırmacıları teşvik etmek, özendirmekti." diyor sitesinde. İyi çalışan bir kurum değil. Politik bir kurum. Yapmayın allah aşkına. AB parası ile gelişmeye çalışmakla nereye varacaksınız? AB parayı kesti, konu kapandı mı?
Bu devlet beni çileden çıkartacak anasını satayım. Gidip Voltaire okuyayım da iyice kudurayım bari...
23 Ağustos 2010
Makine İcadı - Bölüm 1: Giriş
Fabrikada ihtiyacımız olan bir makine vardı. El işçiliği ile yapılan bir işi nasıl otomatiğe çevirebileceğimizi düşünüyorduk.
İş şu: Malum sigara filtrelerini (sigara ağızlığı da deniyor) imal ediyoruz. Bunların içindeki süzen kısım ve dışındaki şeffaf sigara tutucu kısım ayrı ayrı imal ediliyor. Müşteriye göndermeden önce bu 2 parçanın iç içe geçmesi gerekiyor. Benzer durumlarda uygulanan çare bizde de uygulanmakta idi. Yarı mamül civar mahallelerdeki evlere gönderiliyor, evlerden mamul olarak toplanıyor. Evet, aslında makine icat etmek için geçerli bir sebep yok gibi görünüyor.
Ancak yüklü miktarda imalat için, daha da önemlisi kalite için, daha daha daha da önemlisi evlerden gelen mamül içinden çıkan son derece yabancı cisimlerin (çekirdek kabukları, zeytin çekirdekleri, gözlük çerçevesi, tükenmez kalem, piriz!, v.b.) önüne geçmek için bu işi fabrika içinde, kaliteli, süratli ve yabancı malzemesiz yapmak gerekiyor.
Piyasada bu işi yapan makineler, makineyi yapacak makineciler mevcut. Söylenen fiyatlar uçuk. 30.000 TL'den 100.000 TL'ye kadar fiyatlar dolaşıyor.
Benim de aklıma, mühendis bir abimin de desteği ile bir fikir geldi. Projenin çizimini yaptık, imalata bugün itibari ile başladım. Hayırlı olsun...
İş şu: Malum sigara filtrelerini (sigara ağızlığı da deniyor) imal ediyoruz. Bunların içindeki süzen kısım ve dışındaki şeffaf sigara tutucu kısım ayrı ayrı imal ediliyor. Müşteriye göndermeden önce bu 2 parçanın iç içe geçmesi gerekiyor. Benzer durumlarda uygulanan çare bizde de uygulanmakta idi. Yarı mamül civar mahallelerdeki evlere gönderiliyor, evlerden mamul olarak toplanıyor. Evet, aslında makine icat etmek için geçerli bir sebep yok gibi görünüyor.
Ancak yüklü miktarda imalat için, daha da önemlisi kalite için, daha daha daha da önemlisi evlerden gelen mamül içinden çıkan son derece yabancı cisimlerin (çekirdek kabukları, zeytin çekirdekleri, gözlük çerçevesi, tükenmez kalem, piriz!, v.b.) önüne geçmek için bu işi fabrika içinde, kaliteli, süratli ve yabancı malzemesiz yapmak gerekiyor.
Piyasada bu işi yapan makineler, makineyi yapacak makineciler mevcut. Söylenen fiyatlar uçuk. 30.000 TL'den 100.000 TL'ye kadar fiyatlar dolaşıyor.
Benim de aklıma, mühendis bir abimin de desteği ile bir fikir geldi. Projenin çizimini yaptık, imalata bugün itibari ile başladım. Hayırlı olsun...
30 Haziran 2010
Bir Başkadır Benim Devletim
EPDK (Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu) 1 - 1.5 ay kadar önce, 1 Temmuz itibari ile elektrikte %3.5 ila %4 oranında indirim yapılacağını açıklamıştı. Merak edenler konu ile ilgili haberleri ve yorumları rahatça bulabilirler.
Bu sabah ise aynı EPDK indirimi geri çekti. Sövdüm mü? Evet. Olay bu kadar mı? Hayır.
Az önce yine bir haber okudum, TEDAŞ denen kurum toptan elektrik fiyatına 35 kuruş zam yapmış.
Şimdi, rakamlar konusunda çok net değilim, sinirlerim bozulduğu için yanlış yazıyor da olabilirim. Ancak sayın devletimin indirim açıklamış, sonra onu uygulama tarihinden 1 gün önce geri çekmiş ve aynı tarihte üzerine zam koymuş olması gerçeğini değiştirmez. Haksız mıyım?
İndirimi bangır bangır TV'lerde yayınlatıp, bunun geri çekilmesini ve zammı sessiz sedasız yapanları ve onların ailelerini ne kadar sevdiğimi açıklamak boynumun borcudur.
Bu sabah ise aynı EPDK indirimi geri çekti. Sövdüm mü? Evet. Olay bu kadar mı? Hayır.
Az önce yine bir haber okudum, TEDAŞ denen kurum toptan elektrik fiyatına 35 kuruş zam yapmış.
Şimdi, rakamlar konusunda çok net değilim, sinirlerim bozulduğu için yanlış yazıyor da olabilirim. Ancak sayın devletimin indirim açıklamış, sonra onu uygulama tarihinden 1 gün önce geri çekmiş ve aynı tarihte üzerine zam koymuş olması gerçeğini değiştirmez. Haksız mıyım?
İndirimi bangır bangır TV'lerde yayınlatıp, bunun geri çekilmesini ve zammı sessiz sedasız yapanları ve onların ailelerini ne kadar sevdiğimi açıklamak boynumun borcudur.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)