Tutku nedir?
Bilmiyorum.
Benim için tutku nedir?
Bunu biraz biliyorum.
Nedense şimdi aklıma geldi bu kelime.
“Bana bir masal anlat baba” isimli gerzek şarkıyı dinlerken aklıma geldi. Demek o kadar da gerzek bir şarkı değilmiş. Bir zamanlar gerzek olduğunu düşündüğüm, büyüyünce hala daha gerzek olduğunu düşündüğüm ve zamanla emin olduğum bir akrabamdan bile bişey öğrenmiştim. O kadar gerzek değil mi acaba? Yok yok gerzek. Konu dışı Arap. Pardon.
Ben de 1 seneyi aşkın süredir babayım. Pişman mıyım? Birçok açıdan evet. Bencil olsa idim çok memnun olurdum baba olmaktan. Üstüne üstlük utanmadan mutlu bile olabilirdim. Acı. Hangisi daha acı bilmiyorum. Annelik gibi bişey değil babalık. Nasıl bişey bilmiyorum, anlatılır gibi değil. Belki de anlatılabilirlik açısından anne olmak gibidir.
Ama aklıma abim geldi. Sonra da babam. Şarkıyı dinlerken aklıma abim geldiği zaman gülümsediğimi farkettim; aklıma abim geldiği zaman gülümsememin tersine döndüğünü farkettiğimde...
Kafan güzelken başladığın yazıyı yarım bırakır, ertesi gün son derece dinç kafa ile okuyup birşey anlamazsan boşuna yazmışsındır. Hisler sabir durmuyor demek ki. Dün hissettiğin şeyin yerinde bugün yeller esiyor. Ya da sandığın içine geri kaçıyor, sandığın anahtarı ile birlikte.
Tutku nedir gerçekten? Yani bir bisküvi markası olacak kadar düşmüş (belki de yüce) bir his mi? Yüce olmalı, yoksa bisküviye bu isim verilmezdi, ne bileyim, kamyon lastiğine soğuk kaplama yapılır ya, belki kısaca “soğuk kaplama” denirdi. Soğuk kaplama da aslında o kadar yüce bir kelime, milli açıdan bakarsan. Nitekim memleketimde kullanılan lastiklerin neredeyse tamamı ithal ediliyor. Demek ki soğuk kaplama denen şey sayesinde döviz içerde kalıyor, memleket kalkınarak muhasır medeniyetler seviyesine çıkıyor. Hepsi soğuk kaplamacılar sayesinde. Bir gün bir bisküvi firmam olursa, ilk ürüne “soğuk kaplama” adını vereceğim. Son ürünüm o olsa bile bunu yapacağım.
Etrafımda reklamcı insanlar vardı bir dönem. Yani bir dönem beraber zaman geçiriyorduk. Hala arkadaşlarım onlar, ancak daha seyrek görüşebiliyoruz. Benim dünyayı kurtarmam gerektiği için arkadaşlarıma zaman ayıramıyorum. Neyse, onlar sayesinde “hedef kitle” diye bir terim öğrendiydim. Şimdi bir insan bisküviye “Tutku” markasını koyduğu zaman hedef kitlesi ne olur? Takılıyorum arkadaş böyle boktan şeylere, ne yapayım? Muhtemelen köyde doğup köyde büyümüş, hiç şehirde yaşamamış, gün doğarken uyanıp çalışmaya başlayan, yatsıyı kılıp uyuyan yaşlı amca hedef kitlesi değildir muhtemelen. Hayır pardon. Saçmalıyorum. Saçmalarken bile aklıma aynı anda 10 tane senaryo geliyor. O yaşlı amca da tutkulu bir insan olabilir pekala. Bu durumda çocuklar hariç herkes hitap kitlesi. Neden çocuklar hariç? Bilmiyorum. Muhtemelen eril hormonlar salgılanmaya başlamadan tutku denen şey ortaya çıkmıyordur. Demek işin içinde en az bir adet Freud var! Evet, nerden nereye. Demek ki “Tutku” markası ile lanse edilen, bakkallardan marketlerden ısrarla istenen ürünün hedef kitlesinde olabilmek için üreme organlarımızdan normalde akmayan sıvıların akmaya başlaması gerekiyormuş. Ergenliğe adım atan gençler marketten Hustler alırken yanında Tutku isimli bisküviyi de isteyebilirlermiş.
Bugün ne öğrendik? Bi bok öğrenmedik yine. Aynı yerimizde sayıyoruz. Tutkunun ne olduğunu irdelemeye çalışacaktık, sıçtık. Ortada kaldı herşey. Ot içip yazacağım bir dahakine. Sonra da ayılmadan yayınlayacağım. Ama nerede yayınladığımı da bilmem lazım. Kendime mail atmalıyım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder