Üniversite giriş sisteminin, son YGS’de yapılan hatalar nedeniyle gündeme gelmesi dolayısıyla, bu sistemin, eğitimin tüm seviyelerinde yol açtığı zararlar konusunda çeşitli platformlarda yıllardır dile getirilen görüşlerimizi yinelemek istiyoruz.
Milyonlarca öğrenci ve ailelerini doğrudan, tüm toplumu ise dolaylı olarak etkileyen üniversiteye girme ‘yarışının’ önemi açıktır. Fakat ÖSYM tarafından verilen ulusal üniversiteye giriş sınavları toplumumuzda bir sınavın oynaması gereken rolün çok üstünde bir önem kazanmıştır. Öyle ki, YGS’nin az süre öncesinde, tüm dünya ile uyumlu bir şekilde, yıllar öncesinden ilan edilen 2011 yaz saatine geçiş gününün, sadece YGS nedeniyle Bakanlar Kurulu kararı ile değiştirilmesi dahi toplumun geniş kesimlerince normal karşılanmıştır. YGS sırasında sınıf kapılarında alınan aşırı güvenlik tedbirleri, sınava giren gençler ve aileleri tarafından katlanılması gereken mecburiyetler olarak kabul edilmiştir. YGS sonrasında ise, bu güvenlik tedbirlerini boşa çıkaran ve “şifre skandalı” olarak basına yansıyan olaylar, son derece kritik bir konuda, ÖSYM ekibinin, toplumun güvenini kaybetmesine sebep olmuştur.
LYS verilmeden önce yapılmış tüm hataların düzeltilmesi ve sınavın ehil kişiler tarafından yapılandırılması elzemdir. Avantajlı bir grup yaratıldığı ihtimali ortadan kalkmadığı takdirde, her üniversitenin bu sonbahar döneminde kayıt yapacak öğrencilerin dosyalarını, YGS ve LYS puanları arasındaki tutarlılığı özel olarak incelemeleri, gerekli görülen durumlarda da öğrencilerin performanslarını takibe almaları gerekecektir.
Mevcut sınav sistemini, yarattığı tüm eğitim sorunlarına rağmen ayakta tutan temel sebep, ülkenin her kesiminden gençlerin eşit şartlar altında ve hiçbir kayırma olmadan üniversiteye girebilmelerini sağlamak olmuştur. Bir sınavı neredeyse tek kriter olarak alan ve yıllardır uygulanan bir sistemin, güvenlik konusunun dışında da çeşitli sakıncaları vardır.
Giriş sınavlarının eğitim hayatında bir giyotin etkisi yaptığını söylemek abartı değildir. Sınav, lise son sınıflardan başlamak üzere, zamanla tüm ilk ve ortaöğretim eğitimini etkilemiştir. Analitik düşünce geliştirmekten yoksun, çoktan seçmeli testler üzerine kurulu bir eğitim sistemi yaratmıştır. Lise eğitimini ve hatta ilköğretimi bir dersane sistemine dönüştürmüştür.
Ortaöğretimin yeniden düzenlenip, gerçek işlevine kavuşturulması ancak üniversiteye giriş sisteminin, orta öğretimdeki başarıyı değerlendirmesi ile mümkün olacaktır. Bu değerlendirmenin yanı sıra, üniversiteye giriş için bir merkezi sınav da verilmeye devam edilebilir.
Tüm üniversite öncesi eğitimini bir giriş sınavına odaklamış bir öğrenci kitlesine, üniversitenin gerektirdiği kalitede ve çeşitlilikte eğitim vermek her geçen yıl daha da zorlaşmaktadır. Üniversiteye giren öğrencileri sınav maratonunda edindikleri kötü alışkanlıklarından arındırmak gitgide daha uzun bir zaman almaktadır. Üniversitelerin kendi değişik programlarına hangi sınav türü ile öğrenci alacaklarını kendilerinin tespit edememesi de, eğitim kalitesini etkilemektedir. Üniversiteleri giriş sistemi konusunda pasif seyirciliğe mahkum etmek sistemi bugünkü krize getirmiştir.
Kamuoyunda oluşan tartışma ortamının, şu anki üniversite giriş sisteminin tüm sakıncalarını en aza indirip bütünüyle daha sağlıklı bir formata kavuşturacak, olabildiğince geniş katılımlı bir çalışmanın yapılmasına fırsat olarak değerlendirilmesini umuyoruz. Böyle bir sürece ERG ve TMD olarak katkı yapmaya hazırız. Kamuoyuna ve ilgililere duyururuz.
Prof. Üstün Ergüder ERG Y.K. Başkanı
Prof. Tosun Terzioğlu ERG Y.K. Üyesi ve TMD eski Başkanı
Prof. Betül Tanbay TMD Başkanı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder