10 Mart 2009

Taslak: "İki Dünya: Sahte Dünya ve Gerçek İnsanlık"

Bilgisayarın biyerlerinden çıkan yazı. Bitirememişim. Kafam güzelken başlamış, sonra da bitiremeyecek kadar sarhoş olmuş olmalıyım.

-----------

Geçen hafta bir arkadaşımla buluştum. Nedense yanında çenemin düştüğü bir arkadaşım. Zavallım adam gibi bi cümle kuramadı yanımda. Bense o kadar çok konuşurken, sanki yıllardır aklımda olan bişeymiş gibi aşağıdaki düşünceyi anlattım. Zira o an aklıma geldi. Belki de o an aklıma gelmemiştir; önceden aklımda vardır falan filan. Bu son cümleden kitap çıkar, çıkmıştır belki, bestseller olmuştur ya da yayınevi batmıştır.

İnsanların neden -bilinçli yahut bilinçsiz- bunalım içinde yaşadıklarına dair bir sebep bulmuş olabilirim. Çok fazla karakter tahliline girmek istemem; benim işim değil. Ancak aklıma gelenlerin pek de boş düşünceler olmadığını seziyorum.

Hepimiz en az ikişer hayat yaşıyoruz. Ama yaratılış gereği bunu kaldıramıyoruz. Yaşadığımız dünya ancak ikiyüzlü bi hayat sağlayabiliyo bize. Bi tanesi gözümüzün önüne çekilip gerçek denen ama külliyen yalan olan perde, ikincisi ise "biz" olan gerçek ama tali dünyamız.

Yalan olan dünya, maddi -daha doğrusu "mali"- dünya. Hayatımız için para kazanmamız gerektiği bir gerçek olmakla beraber, bu para denen araç sonunda hepimiz için amaç oluyo, oldu bile. Başarının kıstası bile çoğu zaman içinde hissettiğin tatmin duygusu değil, eline geçen nakitle ilgili maalesef. Maaşın iyiyse başarılısındır. Dükkanın iyi kazanıyosa başarılısındır. İçinden geçenler değildir seni başarılı yapan. Mutluluğu para ile satın alabileceğimize dair o kadar çok şey gösteriyolar ki, zaman içinde böyle sanıyoruz; beynimizin yıkanmasına izin veriyoruz. Ama bunun böyle olmadığını da o kadar iyi biliyoruz ki! Mali gücün iyiyse çevreye "mutluyum ulan" numarası çekebiliyosun. Çevre de "para mutlak mutluluk sağlar" yalanının içinde yüzdüğünden, sana imrenir. Dolaylı yoldan, yalan dünyadan "sen"e geçer ve memnun olursun. Çünkü insanlar sana imrenirler. Paran olduğu için değil, "mutluyum" yalanına inandıkları, daha doğrusu inandırıldıkları için.

İşte bu "gerçek dünya" şeklinde bize sunulan yalan dünyadır. Peki neden eşşek gibi parası olan insanlar da mutlu değildirler? Çünkü istediğin herşeye ulaşabilmek sana mutluluk sağlamaz. Mutlu olmak öyle bişey değildir. Tenden, deriden dışarda değildir o. Tamamıyla içindedir. Damarlarında akmaz. Eskilerin dediği gibi, kalbinde hissedersin. Yenilerin dediği gibi vücuttaki nöronlar arasında akan bilmemne şeklindeki elektrik sinyalleridir. İşte gerçek insanlık aslında budur. İçinde olan, dışındaki değil.

-----------

Kim bilir nereye varacaktım. Merak ettim valla.

04 Mart 2009

Büyüklere Oyunlar, Bölüm 1: Güvenlik Kontrolleri

Büyüklerin en çok severek oynadığı oyun budur. Ekseriye kocaman mekanlara, binalara girerken oynanması makbuldür. Oyun kuralları şu şekildedir:

a) Oyuncular: Oyun 2 grup halinde oynanır. Seçilen arkadaşlar konvansiyonel olarak "ebe" diyebileceklerimizdir. Bunlar siyah kıyafetler giyerler, üzerlerinde "güvenlik", "özel güvenlik" ya da daha atraksiyonlu oyun mekanlarında "security" yazar. Ellerinde mutelif ebeleme aletleri taşırlar. Diğer grup kıyafet konusunda serbest bırakılmıştır.

b) Oyunun kuralları: Oyunda ebenin sözü geçer. Onun söylediklerini harfiyen uygulamak oyuncuların görevidir. Oyunda, her zaman olduğu gibi ebe sobelemeye, oyuncular da sobelenmemeye çalışırlar. Ebe oyun süresince oyuncularla teker teker oynar; aynı anda bir ebenin 2 kişiyle oynaması yasaktır. Ebenin oyunu hızlandırmak adına arkadan gelen oyuncuya emir vermesi serbesttir. Oyunda müsaade almak, "don olmak", v.s. haklar oyunculara tanınmamıştır. Yer çekimi ivmesi 10 m/sn2, Pi 3 alınabilir.

Ebenin amacı oyuncunun üzerinde metal eşya yakalayıp sobe yapmaktır. Oyuncu ise teknolojiyi bilinci ve içgüdüleri ile alt etmek, ötmemeye çalışmakla görevlidir. Ancak ilk sobeden sonra oyun bitmez. Oyuncu sobelenmeyene kadar oyun aynı kişi ile devam edecektir. Ancak her sobeden sonra ebe, ceza olarak oyuncudan bişeyler isteyecektir. Oyuncu sobelendiği için ebenin isteklerini harfiyen uygulamak zorundadır; diğer tüm oyuncuların gözü önünde soyunması bile istenebilir.

c) Ebenin aletleri: Olmazsa olmaz aleti öten kapı kasası cihazı ve yine öten siyah el süpürgesi cihazıdır. Daha zengin büyükler X-Ray cihazını da oyuna ekler ve zorlaştırırlar. Arabayla oynanan oyunlarda kameralı gözlükler kullanılmaya başlanmıştır. Teknolojik gelişime açık bir oyun olduğu için, ebe sık sık yeni aletlerle oyunu daha zor ve eğlenceli kılmaya çalışır.

Örnek bir oyunla "kutu kutu pense"ye benzerliğe dikkat çekmek isterim:

(E)be: "Geç!"
(O)yuncu öter, sobelenmiştir.
E: "Üzerinizde metal eşya varsa çıkarın."
O eline gelenleri çıkarır ve tekrar geçerken öter.
E: "Kemerinizi çıkarın"
O oflaya puflaya çıkarır, geçer, cihaz öter.
E el süpürgesini O'nun üzerinde gezdirir, ayakkabılardan oink oink sesi gelir, "Ayakkabılarınızı çıkarın"
O ayakkabılarını çıkarır. Artık medeniyetin izleri üzerinden yavaş yavaş silinmektedir. Tekrar geçer ve öter...

Oyun bu sıra ile, ebe ya da kullandığı cihazlar tatmin olana kadar sürer. Hiçbi oyuncu da "gık" edemez, yoksa Türk Polisi yakalar...