27 Nisan 2012

Sorgulayan Denemeler - 2

Adam bi de şunu yazmış:

" Düşmanımızın elimizden alınmasından hoşlanmıyoruz; acı çektiğimiz
zaman nefret edecek birilerini arıyoruz. Acıları akılsızlığımız
yüzünden çektiğimizi düşünmek bile çok düş kırıcı; fakat insanlığı bir
bütün olarak aldığımızda gerçek bu."

--
Onur SAN

Sahte adres

Google Chrome'un Incoginto'su ve Firefox "Gizli Tarama"sı sayesinde
çift kişilikli insanlar yaşama şanslarını arttırdırlar.

Benim Gmail sürekli açık durur. Sahte adresi de arada bir incognito
açarak kontrol ederim. Sahte adresten online olup, sonra unutup, esas
adreste sahte beni online görünce çocukluk arkadaşımı görmüş gibi
sevinip mesaj atıyorum.

Hasta ruhlar kumpanyası, bu akşam Gülhane'de.

--
Onur SAN

26 Nisan 2012

...

E hepimiz öleceğiz? O zaman bu kadar dert, çile, acı neden? Öleceğiz
diye mi? Zaten öleceğiz arkadaşım. Adam evet evet adam. Saçmalık.
Herşey. İçinde insan olan herşey hem de.

--
Onur SAN

Tek Boyut

Tek boyutlu yaşa.
İrdeleme.
İnceleme.
Muhakeme yapma.
Bol bol "zaten" kullan.
Sorulara "N'apiyiim?" diye cevap verirken rahatsız olma.
Yapma.
Yaptıklarının sonuçlarına katlanma.
Yapmadıklarının sonuçlarına katlanma.
Katlanma.
Tek boyutlu yaşa.
Al.
Verme.
İste.
Verme.
Daha çok iste.
Kumpas kur.
Sorumlu tut.
Beklenti içinde kal.
Tek boyutlu yaşa.
Uzak dur.
İçinde olmadığın için şikayet et.
Suçsuz kal.
Vicdanını rahat ettir.
Nefes al.
Nefes ver.
Siktir git.


--
Onur SAN

24 Nisan 2012

Bertrand Russell Demiş Ki:

Sorgulayan Denemeler kitabında (1.5 aydır 100 sayfa kitabı okuyamadım,
sadece her sayfası dolu dolu diye değil de, hani enerji, kafa,
dinlenme dakikası eksikliğinden) sayfa 43'te demiş ki:

"Eskiden mantık çıkarım yapma sanatıydı. Şimdi ise, doğal olarak,
yapma alışkanlığında olduğumuz çıkarımların ender olarak doğru olduğu
anlaşıldığından, mantık da bir çıkarım yapmaktan sakınma sanatı
olmuştur."

Seviyorum bu adamı. Mezarına şarap dökülesi olanlardan.

--
Onur SAN

Atasözü Serisi

Burnu akan adam başı dik yürür.

--
Onur SAN

20 Nisan 2012

18

Bugün 18. gün. Son 18 günde eve 1 kere, 1 saatliğine gittim. 2 gece
arkadaşımda, 2 gece de kayınpederde kaldım, geri kalan geceler
işyerinde 3 ilâ 5 saat uyuyarak, birkaç kere uyandırılarak geçirdim...
Arkadaşımda kaldığım gecelerde birer kere duş aldım. Son 18 günde 1
kere dişlerimi fırçaladım. 1 adet chiller denen soğutucuyu, hayatımda
ilk defa görmeme rağmen elektrik ve su tesisatını tamamen kendim
çekerek monte ettim. Son 18 günde toplam çok saat çalıştım, çok ürün
çıkardım, çok tamir yaptım, söktüm, taktım. Kısa süreli iyi
arkadaşlarım oldu. 3 kişiyi işe aldım, aynı 3 kişi haber bile vermeden
işe gelmez oldular. Muhtemelen gerçek değildi ama emin değilim. 2 kere
'sesler' duydum. Bir tanesini duyduğumu başkasından öğrendim;
hatırlamıyorum. İkinci sesten sonra anlattılar. Çok paket sigara
içtim. Sınırsız kahve içtim. Hiç kitap okumadım. Üzerimi 1 kere
değiştirdim. Ayaklarım paramparça olmak üzere. Hiç kilo vermedim, çok
kan kaybettim. Kollarımda çok kas oldu, kafamda çalışan hücre kalmadı.
Kızımla 5 saat zaman geçirdim, 2 saati sokakta geçti. Çok espri
yaptım, çok kızdım, çok üzüldüm. Hala çok işim var. Ama çok yoruldum.

--
Onur SAN

19 Nisan 2012

En komik soru

1 saat kadar önce şimdiye kadar bana sorulmuş en komik soru ile karşılaştım:

- Onur Abi, sıcaklık düşünce makine soğuyo di mi?
- ?!?!

Cevap veremedim. Soruyu tekrar etmesini istedim. Yine cevap veremedim.
Allahım sen bana sabır ver...

--
Onur SAN

06 Nisan 2012

İş 2

Bir önceki mail'i yazdıktan 2 dakika sonra uzanmıştım. Gözlerim
kapanmak üzereydi. Tam o anda imalattan bir "Onur Aaabiii" diye bi
çığırtı koptu. Sonra kendimi makinenin üzerinde, elimde büyük çekiç ve
keski ile kalıba vururken buldum. Sonra da bileklere kadar gres
yağının içinde kalıbı yağlarken. Bilgisayarın başına geldiğimi
hatırlamıyorum. Aha oldu sana saat 3... 1 saat daha geç yatmak 1 saat
geç kalkmaya bahane mi? Sanmam... Rüyamda beni gör. Tamam Onur.

--
Onur SAN

İş

Pazartesi sabah işyerine girdim. Hala buradayım. Sonradan kendim
hatırlamak için yazıyorum bunu.

Pazartesi gece 2:00 civarı yattım, sabah 7:00 civarı kalktım.
Salı gece uyumadım, sabah 7'de yattım, 11'de kalktım.
Çarşamba gece saat 2'de hala çekiçle bişeylere vurduğumu hatırlıyorum.
Muhtemelen 3 civarı yatmış olmalıyım. Kaçta kalktığımdan tam emin
olmamakla birlikte 8:30 olduğunu tahmin ediyorum.
Bugün Perşembe ve saat 2'yi geçti. Gözlerim kapanıyor ve her kelimeyi
yanlış yazıyorum. Sabah 7'de kalkmam gerekli.

Uyanık olduğun zamanın neredeyse tamamında ayaktayım.

İşyerinde tek gece kalacaktım. Öyle planlamıştım. Bir eleman babasının
vasiyeti üzerine okulu bitirmek üzere işten çıkınca yapacak şey
kalmadı. Diş fırçası yok, yedek kıyafet yok, yedek çorap bile yok. Bu
bağlamda mevcut çoraplarım şu anda statik bir şartlandırma içindeler.
İçinde ayaklarım varmış gibi bağımsız olarak hareket edebilecek kadar
dimdik ve göreve hazırlar. 2 gün daha giysem, ayakkabıya gerek
kalmayacak. 5 gün daha giysem müftüden fetva alıp üzerimden mesh
(böyle mi yazılıyor) yapabileceğim. O kadar zamandan sonra ayaklarım,
çoraplar ve ayakkabılar arasında fark kalmayacaktır. Ayaklarım da ben
olduğum için çorapların an itibariyle bana benziyor olması normal olsa
gerek.

Şimdi zor soru: Kesik internet bağlantısı ile ben blogger'da bu yazıyı
nasıl yazabiliyorum?

--
Onur SAN

01 Nisan 2012

Ah Müjgan Ah

Evet, yine seyrettim. 'Selvi Boylum Al Yazmalım'dan da iyi. Mutlu sonu olmayan Türk filmlerinin delisiyim. Ama en iyisi bu.

Ayrıca Sadri Alışık'ı da çok seviyorum. Her ne kadar tipsiz adamın teki olsa da (belki onun için seviyorumdur, aynaya bakar gibi), karakterin hissettiklerini bana direk hissettiriyo.

Filmin benim için ekstrası, hangi modda olursam olayım, ister mutlu olayım, ister heyecanlı, ister huzurlu, ya da bu akşam olduğu gibi yorgunluktan ve moralsizlikten bitik, bu film bana askerde erlerin ne olursa olsun tek komutta aynı hizaya geçmeleri gibi aynı şeyi yapıyo. Hastalıklı bir durum tabi.

Kısacası, salya sümük ağladım. 30 kere seyrettim bu filmi, her seferinde ağlanır mı? Her repliği ezbere biliyorum, her anı. Yine ağladım. Yuh diyorum bana.

Evet, orta halli bir Türk filmi senaryosu. Ama muhteşem bir son. Hüsnü göğsünde yumuşatıp 90'a çakıyo golü. Seni seviyorum Hüsnü, en az senin Müjgan'ı sevdiğin kadar.

"Müjgan'ı unutmak, Müjgan'ı sevmemek..."

Bunun üzerine ancak Adagio gider.