29 Eylül 2015

...ve yine uykusuzluk...

Son ana kadar herşey çok güzel gidiyor. Yemeğimi yemişim, eve gelmişim, yorgunum. Biraz kitap okuyup duş alıyorum, biraz daha kitap okuyorum. Tam uyku saatleri, saat 23:30 - 00:30 aralığı. Kitabı bırakıyorum. Işığı kapatıyorum. O nefis uyku hali var ya, işte tam oralardayım. Kendimi yavaşça salıyorum. Uyumadan 3 an önce hepsinin tadını alabilmek için biraz sağa, biraz sola dönüp yatıyorum. Evet, gidiyor gözler yavaşça, güzel hayaller geliyor, daha uyumadan mutlu rüyalar göreceğim biliyorum.

Ama ay sonu geldi. Mehmet Bey 1 aydır ödemeyi sallıyor. Dolar bile deli gibi çıktı bu arada, adamla yaptığımız iş hayrına oldu. Neyse, hammaddecinin ödemesini yaptım ama daha bu ayın kirasını vermedim, geçen aydan da borcum var. Allahtan adam halden anlıyor. Bir kere telefon açıp birşey söylemişliği yok. Tamam, sonunda sipariş geldi, hatta güzel ürün gönderirsek mevcut iş yükü 3 katına çıkacak. Boş durmak yok bundan sonra, para bile kazanabiliriz. O çok hoşuma giden bir sürü hiçi satın alabilecek param olacak. Para harcayabilmeyi de öğrenmek lazım, başka zanaat o. Ben dedeme benziyorum. Cimriyim. Tutumlu değilim, direk cimriyim. Hem Cemal Bey de para göndermedi. Mehmet ve Cemal gönderirse, elden borç verdiğim Yılmaz da tam 3 aydır bugün ödeyecem diyo. Şerefsiz. Gerçi sözünün eri. Her gün aynı şeyi söylüyo. Nasrettin Hoca fıkrası.

Kalk. Balkona git. Sigara iç. Derin nefes al. Bir yerde okumuştun, derin nefes almak zihni çok rahatlatıyormuş. Eve geldiğin dakikadakinden çok daha uyanıksın. Sabah kalktığın andakinden bin kat daha uyanıksın. Uyku tüm varlığı ile seni terk etmiş, nafakalanacak zerre dahi bırakmamış. Adi. Biraz yürüyeyim. Salona, oradan yatak odasına, tekrar salona ve mutfağa. 2 bardak su. Standart. 2 bardak su içince çok süper olduğuna dair bir şey daha okumuştun. Süper olamadın yine. Ancak çişin gelir. Evet, çişim var. Yaptım. Uyuyalım mı? Deneyelim. Tüm insanlığın temel öğretisi değil mi gece uyumak. Evet yat, saat 01:30.

Medite et kendini. Güzel şeyler düşün. Güzel anılar. Deniz kenarındasın, Ormanlı olabilir. Rüzgar güzel, kalkış için iyi. Hava kalabalık da değil, hatta bu bir hayal değil mi, kaldırdım hepsini. Havada kimse yok. Bir tek ben varım. Deniz kenarı da boş. Mangalcı gelmemiş. Çocuklar paraşütün iplerine basmayacaklar. Malzemeyi serdim, kalkış yapacağım, kanat hava ile doluyor, kafam ağırlaşmaya başladı, iyi gidiyorum, galiba uyuyabileceğim...

...de bana neden öyle dedi ki? Ben ona herşeyi apaçık anlatıyor olmama rağmen, benim parçamın ta kendisi olması gerekirken, açık bıraktığım yerlerime vuruyor hep. Kendimi kapatmam lazım. Kimsenin bana zarar verememesi gerek. Kötü insan değil ki ama, sadece düşüncesiz ve ama oldukça ama oldukça kendinden ibaret bir dünyası var. Birinin kötü olmaması, kötü davranmasını mazur gösterir mi Albayım? Ne de güzel yazmış adam, okurken bulunduğu yerin kokusu burnuna geliyor, o kadar güzel yazmış. Erken ölmüş. Paradoksal kişi. Yazdıklarını anlayabilecek olanların okumaması gereken kitaplar yazmak... Tiyatroya da gitmiştik. Hollandalı 2 doktora öğrencisi, ilk kitabın bir kısmını Hollandacaya çevirebildikleri için olay olmuşlardı. Sonra neden sinirleniyorsun. Yaptığın şeyler ne peki senin? Bir yıl 12 aydan ibaret. Her biri birbirinden farklı günlerden oluşuyor. Peki neden uzakta geçiyor bunun yarısı? Seviyor muyum? Evet. Katlanabiliyor muyum? Soracağın sorunun içine sıçayım.

Balkon, bi sigara daha. Saat 4. Neden? Neden haftanın 3 günü böyle? Çünkü en az 2 günü sızana kadar içiyorsun. Kaç yapar, 5.

Öfff... işim var, gidiyorum.

17 Mart 2015

Öyle şeyler serisi, iç boşaltma

Bir arkadaşım kitap yazmış ama okumayı hala bitiremedim. Başlamış ve bitirilmiş şeyleri o kadar takdir ediyorum ki! Çok kitap var olmuştur bitemeyen bir türlü...

Ama galiba büyüdüm biraz daha. Çünkü kıskanmadım hiç. Birkaç sene önce olsaydı nasıl da kıskanırdım. Bu sefer çok heveslendim, beklenmedik bir şekilde. Heyecanlandım filan.

İlk kısım bitip de gönderdiğinde bir çırpıda okudum. Muhteşem! Çok akıllıca bir fikir. Yapmak istediğimiz şey belki de, sadece biraz daha fazlası.

Peki neden bu kadar zaman varken okumuyorum? Bahanen ne koççuuum!

Kafam çok pis allak bullak be blogger. Bi akşam rakı içelim be kanka.

Bir abimiz var, 55 yaşlarında, Bulgaristan göçmeni. Sanayi elektriği konusunda çok bilgili, bilgili olduğu kadar da ticari bahtsızlığı bariz. Sebebi belirsiz bir hastalığa tutuldu. Yarı dev bir adam, 1.95 boy, 130 kilo... Şu anda 55 kilo, benim kadar kalmış. Çalışamıyo, koşturamıyo. O kadar da çalışkan adam ki!

Sık sık aramaya çalışıyorum. Halini hatırını sorup telefonda becerebildiğim kadar moral vermeye çalışıyorum. Bir ihtiyacı olduğunda mutlaka haber vermesini söylüyorum. Malum, çalışamıyo, -her ne kadar yiyemese de- evde bir tencere kaynayacak...

Geçen gün aradı. Paraya sıkışmış, borç istedi. Ama aslında isteyemedi de. Uzun bir girizgah, ama belli oluyo neden aradığı... Sonunda söyleyebildi. "Tabii ki" derrkeennn... Ağlamaklı bir ses ve telefonun kapanması. Böyle gururlu adam. Kim bilir ne kadar düşündü aramadan önce. Ne kadar sıkıldı. Bu işe bak, bizim dertlerimize bak...

Ayça ile Ev Hali var bir de. Güzel. Bağımsız. Bol küfürlü filan. Bi bağış yapmak lazım.

...falan filan... Eleman geldi bişiler bişiler sordu, kafamı dağıttı.

04 Mart 2015

İş - Güç

İş yaptığın adamlar, özellikle müşterisi olduğun insanlarla telefonda konuştuğun zaman "keşke herkes sizin gibi olsa" dediklerinde kendini bi bok yapmış gibi hissediyosun.

Halbuki mal veya hizmet yapmışsın, parasını ödemişsin. Garip. Ticari hayatın da içine sıçılmış demek ki... Demek kimse aldığı şeyin parasını ödemiyor. Demek sallıyorlar filan. Bi daha almayacakmış, ya da aldıktan sonra, ödemeden önce bu dünyadan göçüp gidecekmiş gibi.

Koyiyim hepsine.

20 Şubat 2015

Kardan Arta Kalanlar

Geçen sene yağmur bile yağmaz, kışın ortasında kısa kollu ile gezerken, herkes havanın ne kadar güzel(!) olduğunu mırıldanırken, trafik polisi milleti çevirip kar lastiği soruyordu. Üstüne üstlük, olmayana ceza yazıyordu, güneşin altında arabanın içinde yanarken.

3 gündür bi tane polis görmedim yollarda, kar lastiği soran eden, olmayana ceza kesen...

Şimdi, doğa mı büyük, karayolları genel müdürlüğü mü, trafik şube mi, nedir olay? Kimse doğanın gücünün farkına varabildi mi?

Alt tarafı 2 gün kar yağdı. Hem öyle 2 tam gün de değil he. Aralıklı diyelim. Mesela 1 hafta yağsa durmadan? Dünya için 1 hafta o kadar kısa bir zaman birimi ki. Neler olurdu o -sözümona- hakim olduğumuz dünyada, yarattığımıza inandığımız şehirlerimizde, ultra lüks sitelerimizde, Türkiye'nin gelişen yüzü belediyeciliğimizde?

3 günlük elektrik kesintisine bakar bizim büyüklüğümüz, sonra dizlerimizin üzerine çökeriz hemen. Trafik şubenin amiri bile kaldıramaz bizi yerden, karayolları genel müdürü, bedaş'ın ceo'su...

Bakkal Memet Amca'dan bulgur isteriz, varsa tezgah arkasında. Çocuklar duvarları kemirir yoksa. O Bimler, Migroslar, ve saireler ilk terkeden olur seni. Kapısından ayrılmadıkların. 10 kuruşun eksik diye seni kapıdan çevirenler uğruna kimi terk ettiğini anlarsın. Tu kaka bakkal Mehmet Amca, senin kadim dostundur, hatırlatır sana zor şartlar.

Her fırsatta yıkattığın, tamponu sürtünce ayyuka çıkararak ayılıp bayıldığın, onun uğruna tanımadıklarına küfür ettiğin araban artık yoktur senin için, bileklerinin ucunda sallanan 5 parmaklı ayaklarının ne işe yaradığını hatırlarsın sonra. Yavaş yavaş insanlaşmaya başlarsın zoru gördükçe. Yürüyenin halinden anlarsın.

Kıymetlenir herşey. Artık bardağın dibinde kalan suyu dökmezsin, çünkü 2km mesafeden sırtında taşıyıp 5. kata asansörsüz çıkarmışsındır onu. Isınabilmek için yaktığın sobaya aşıksındır artık, çünkü bütün ailen oradadır, diğer odalar soğuk olduğu için. Sohbet edersin onlarla, seni anlarlar, sen de onları.

Sokakta da konuşmaya başlamışsındır insanlarla. Ulaşım ancak hep birlikte yürür. Birlikte hareket edilir. Hayatta kalmak kolay değildir. Tavsiye alırsın, tavsiye verirsin. Tüm komşularından haberin vardır artık, onlardan alırsın, onlara verirsin, bir ailen daha olur, şanslıysan güvenebileceğin...

Talihinin yaver gittiği gün bir tavukla eve gelirsin. Ailen bayram eder, etinden derisinden kemiğinden 4 gün tüm aile doyar. Faydalanacak şey kalmadığından emin olmadan atamazsın hiçbirşeyini, şimdiki gibi değil.

Öğrenmek için yaşamaya gerek mi var? Akıllı telefon olmadan yaşayamayan insan mı olur? Aldığı şeyi acele acele çöpe atmak için yarışan insanları dünya da başından atmaz mı? Neyin peşindesin? Düşünsene. O almak için kıvrandığın şeye ihtiyacın var mı? O çöpe attığın şey çöp müdür?

Düşün. Sadece ama sürekli düşün. Belki oradadır seninki de, hep başkalarında aradığın ve büyük bir başarıyla her zaman da başkalarında bulduğun kabahat...