27 Ekim 2011

Kahır

Selamun aleyküm ağalar,

Kendi kendime konuşmaktan iyice baydım artık. Son zamanlarda kerte kerte, adım adım kafayı çiziyorum ve bunun o kadar iyi farkındayım ki müdahale edemiyorum. Hani kışın haberlerde çıkar ya, arabalar tatlı tatlı kayarlar, içindekiler de öyle sessizce durup izlerler ön camdan, evlerindeki aptal kutusuna bakar gibi bakarlar, sonunda araba gider daha önce tatlı tatlı kayıp durmuş başka bir arabaya çarpar. Ben de öyle tatlı tatlı kaydığımı hissediyorum. Ön camdan seyrediyorum kendimi, nasıl kaydığımı. Biletim de en ön sırada. Her anına iyice şahit oluyorum. Bazen gözlerimi kapatıp kimi kısımları görmemek için çabalıyorum. Benim ben olmayan, artık değişip zalimleşmiş ben olduğum kısımlarda gözlerimi kapatmak istiyorum, benim ben olmadığım kısımlardan korkuyorum. Ama Otomatik Portakal'daki tedavideyim sanki. Gözlerim kapanmıyo, hatta daha beter, hiçbirşeyi kaçırmayayım diye arkadan destek veriyor birileri.

Fazla yorulmuş olabilirim. Durmadan, nefes almadan, gece ve gündüz, haftaiçi ve haftasonu bişeylerin peşinde koşuyorum. Aynı yerde, aynı makinelerin ve insanların arasında. Hayatımın hiçbir döneminde bu kadar kapalı kalmamıştım. O da sorun değil aslında, dayanılamayacak birşey yok. Bu curcunaya girmek benim, sadece benim tercihimdi. Ama sorunlarımla baş edecek gücü ve desteği bulamıyorum herhangi bir noktadan. Destek olmadan ne kadar süre ayakta durabilirsin? Peki arkandaki duvara yaslanıp ne kadar ayakta durabilirsin?

Çok ağır şeyler yazacağım insanlar hakkında. Aslında yazmalıyım da. Dürüstlük bunu gerektirir; bilip de bilmiyormuş gibi yapmak riyakarlıktır. Yine de yazamayacak ve söyleyemeyeceğim. Çünkü son zamanlarda artık ben olmayan ben riyakar olmaya başladı. Ayrıca toplum da riyakar. Kral çıplak diye bağıran çocuk hikayenin sonundadır. Ama o çocuk için hikaye yeni başlar. Ne olmuştur o çocuğa daha sonra? Ailesi ile birlikte halkın önünde cadı oldukları ilan ederek asılmış olmaları mı, yoksa yeni kral tarafından ödüllendirilmiş olmaları mı daha yüksek ihtimal?

Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar demişler. Dün akşam geç bir saatte hala çalışırken arayan en en en yakınımdaki arkadaşım bana olan ilgisizliğini son derece açık olarak belirtirken bir anda tepem attı. Ağzıma gelen herşeyi söyledim ona. Ne kadar aptalca davrandığını, insanların hiçbir iyiliği hak etmediğini, bundan böyle kimseye hak ettiğinden ya da bana verdiğinden daha fazla değer vermeyeceğimi filan bağırdım. Bir an duraladım, aslında çok ateşliydim, saatlerce anlatacak gibiydim ama karşıdan ses gelmiyordu hiç. O arkadaşım dünya yıkılsa arada mutlaka bık bık diye gereksiz sesler çıkarırdı. Meğer telefonun şarjı bitmiş. Başka bir arkadaşımın verdiği hediye olmasa o anda makinenin içine atıp parçalayacaktım telefonu. Delirdiğini sandığın zaman hala otokontrolü elinden bırakmamışsan aslında delirmemişsin demektir. 'Sana Gül Bahçesi Vadetmedim' isimli süper kitabın 199. sayfasının üst kısmında delilik ve deli olmamakla ilgili çok başarılı bir ayrım var. Kitap yanımda değil, ama elinizde varsa açıp bakın, ne diyim.

Delilik nedir bu arada? Doktor denen uzmanlar, bu işin eğitimini almış insanlar belli testlere ya da toplumsal dengelere verilen tepkiler ve reaksiyonlar sonucu kişinin deli olduğuna karar verirler. Peki normal olmak nedir? Deli olmayana normal, ya da normal olmayana deli dersen, aslında deli ile normal arasında portakal ile mandalina kadar fark kalır ki, ne kadar yakından baktığına bağlı.

Haa, tam olarak yeri gelmişken söylemek istiyorum. Bir işe, bir düşünceye konsantre olmuşken, ya da yeteri kadar uzun süre bişeylere konsantre olduktan sonra kendini tam salmışken, uyurken, düşüncelerini özgür kılmışken, tam sarhoş olmak üzere, çakırkeyif kademesini geçmek üzereyken, ot içerken, sevişirken, koşarken, motosiklet kullanırken, yere eğilmişken, fırça atarken, fırça yerken ve daha bilimum durumlarda çalan telefondan NEFRET EDİYORUM! Az önce telefon çaldı, toplam 15 dakika hiç bir şey ko nu şul ma dı ve hiç bir sorum çözümlenmedi ve hiçbir konu tartışılmadı ve hiçbir yeni şeye başlanmadı ve hiçbir eski şey devam ettirilmedi ve tamaaaamı boş, bomboş bir konuşma yapıldı. Kazanan türksel olsun, hediyeleri göte giren kola şişeleri olsun, A oum! Raga Oktay bana gelsin, o da sensin. Ragaoktay ile çiçekbozuğusuratlıadınıhatırlamadığımadam sevişsinler. Demek istediğim insan aynı anda sadece ve sadece tek bir şeyle ilgilenmelidir. Asla ve asla ve asla bir konuda zihnen bir yoğunlaşma varsa, ya da zihin tamamen gevşetilerek tüm tasmalardan bağlardan teker teker kopartılmak isteniyorsa ve ilk birkaç adım atıldıysa telefon çalmamalı. Hee, ya da salak ben, siktir git telefonu kapat hayvan herif. Sonra da şikayet et. Gerzek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder