17 Eylül 2009

Kuyu

Bir kuyunun, derin bir kuyunun içindeyim. Hiçbirşeye tutunamıyorum. Kenarlar çamur bağlamış, kayıyor. Çok az ışık giriyor içeri. Yukarı bakıyorum. Çıkış o kadar da uzak görünmüyor. Ama ulaşamıyorum çıkışa. Yardım çığlığı da atmıyorum. Bana kim yardım edebilir ki? Tüm o bencil insanlar mı? Onlar kendi kuyularının içindeler ve içinde oldukları durumu bile umursamıyorlar. Çıkmak istemiyolar ya da orada doğdukları için bir kuyunun dibinde olduklarının farkında değiller ya da yeteri kadar orada kaldıkları için çıkmaya gerek / ihtiyaç görmüyorlar. Kendi küçük kuyularının dibinde mutlu olabilmişler.
 
İnsanların istekleri var. Kuyunun dibinde o isteklere ulaşabiliyorlar bile. Benim bi isteğim yok. Hemen herşeye isteksizim. Ana konuya çare bulamazken ufak tefek şeyler beni nasıl memnun edebilir ki? Peki insanlar nasıl memnun olabiliyorlar bunlara?
 
Herhalde sadece ben ve benim gibi birkaç kişi kuyuların dibinde. Biz kendimizi mi hapsettik yoksa o kuyulara? Kendimizi koruma altına mı almaya çalıştık? Peki sonra neden mutsuz olduk? Taktik hata mı? Biz dışarda kalmalı, diğerlerini kuyuya atmalıydık. Bizim gibileri bulmak ve konuşabilmek daha kolay olurdu. Beni bulabilmek için kuyudan çıkmalı, kuyu dışı türlerle mücadele ederek başka bir kuyuya ulaşmalı ve oradan benim-gibi'yi çıkarmalıyım. Sonra ikimiz iki kişi daha çıkarmalıyız. Daha da kalabalık olmalıyız. Dünyanın yarattığı insani düzenden sıyrılmalıyız, kendi insani düzeyimizde, sadece kendi insani düzeyimizdeki insanlarla, bu düzeye layık olanlarla iletişmeliyiz. Hep beraber daha büyük bir kuyuda, ya da bir kulede yaşamalıyız.
 
Ya da...
 
Olacak olan şey, ölene kadar bu kuyuda kalacak olmam, zaman zaman böyle karamsar bir umuda kapılmam, sonra bir gün çabalamaktan yahut çabalayabilecek olma umudundan tamamen kurtulmam, diğer insanlardan farklı olarak mutsuzluğu kabullenmem... Üzerime toprak atmak için toplanmış onlarca insan... Bunun için yıllarca heves etmişler. Dertler benim, çile benim, ömrüm sizin, sizin olsun...

3 yorum: